Kurumsal hayatı uzun ve sancılı yolla da olsa bırakmış, çocuğumu doğurmuş ve bir yaşına getirmiştim. İki hayalimden biri; istediğim ve şu an yaptığım işi yapmak, diğeri roman yazmaktı. Önce bunlara adım atmaya karar vermek için senelerimi geçirmiş, sonra yeterli değilim diye eğitimlere devam etmiş, yapacak hiçbir şey kalmayınca da bahanelerle vakit geçirmeye başlamıştım. “Şimdi değil, zamanı var” ,“Zaten vaktim yok” , “Nasıl yapacağım” , “Yeterli miyim?” , “Dur şu eğitime de gideyim öyle başlarım” , “Sosyoloji veya psikoloji mastırını da yapayım da öyle başlayayım oldu olacak” gibi bahanelerle vakit geçirirken, yazıya dair bir adım attım. Bir seneyi aşkın çeşitli atölyelere devam ettim. Orada edindiğim bir grup arkadaşla yazma serüvenine devam ettik ve ediyoruz. Öğrendiklerimizle birbirimize editörlük yapıyorduk. Yazılarımı sevmelerine rağmen, o dönem yazmaya çalıştığım romanda sürekli duvara çarpıyor gibi hissediyordum tepkilerini. Hepsi aynı şeyi başka cümlelerle ifade ediyorlardı. “Akışta yaz”, “Şurada içindeki çok bilmiş çıkmış, tekrar yaz” , “Şurada yazdığından tetikleniyorum” , “Hissedemiyorum” , “Duygular geçmiyor” O zamana kadar en iyi bildiğim yollar, ya vazgeçmek ya onları dinlemeden yazmaktı. Ama söyledikleri bende bir duygu uyandırıyordu ve içten içe ne demek istediklerini biliyordum. Konu onlarla ilgili değildi. Tam bununla yüzleşmek istemediğim için yazmaya küsmek üzereydim ki; gruptaki koç ve iyiki lerimden biri olan arkadaşım tarafından silkelendim.
Yazımın akışını etkileyen, daha az bilgi, kötü yazmam, konunun cazip olmaması gibi etkenler değildi ki bu zaten görecelidir. Yazımı etkileyen ve beni kalpten yazabileceklerimden alıkoyan kişi, beni her alanda etkileyen, yıllarca yapacaklarımı ertelememe sebep olan kişiyle aynıydı. Bu, benim içimde, yıllardır beni yöneten, zamanla kendimi sadece ondan ibaret sandığım, her şeyi bilen, herşeye kural koyan, beni hep yetersiz bulan, sabotörüm, Sedat’tan başkası değildi. Korkmayın, paranoyak ya da şizofren değilim:) Şairin, “Bir ben var bende, benden içeri” dediği durum bu. Kolay, tanıdık ama üzerine çalışmamız gereken tarafımız. Bir dönem koçumla çalıştık. O zaman; üzerinde çalışırken, onu bir parça olarak görebilmem ve gözlemci olabilmem için ona Sedat adını verdim. Bu isimde birini tanımıyorum. Benim için ifade ettiği şeyler; kural koyucu, kontrol edici, aşırı temkinci, başarısız olmaktansa hiç yapmayan, güçlü görünmeye çalışan ama içten içe korkan bir erkek figürü olması. Her parçam gibi amacı beni korumak. Ancak parçalarımızın olumlu hizmet etmeyen taraflarını görmek ve anlamak gerekiyor. O da beni bir çok alanda etkileyen, kalıplarıma dair parçamdı. Hiçbir zaman tam olarak gitmedi ve yaşadığım sürece bende var olacak. Sadece, artık onu tanıyor ve bir parçam olarak ayrışabiliyorum. Ne zaman birşeyler yapacakken ortaya çıksa, onu görüyor, selamlıyor ve şöyle diyorum: “Seni duyuyor ve görüyorum. Ancak şu an yapacak işlerim var”
Şu anda bu yazıyı okuyorsan ve yüzünde bir gülümsemeye sebep oluyorsam, kalıplarımdan bir adım daha çıkabilmişim demektir. Ben neyi aşkla yapacağımı bulmak için yirmi yıl geçirdim. Birazı şimdiki ben olmam için gerekli, birazı fazlaydı. Niyetim o fazla olan kısmı yaşamaman. Belki de olduğun yere aitsindir ve herşeyin daha iyi olması için sadece bakış açını ve iletişimini değiştirmen gerekiyordur. Niyetim o sancılı değişimde sana ilham olmak ve elini tutmak…
Sevgiyle, tüm kendini keşfetmek isteyen kalplere…
Başak Bilgen Camgöz