Tiyatroda son provalar genelde kıyafetle yapılır. Oyuncular büründükleri karakteri hissetmiş, çalışmış ve benimsemiştir. Geriye en son aşama olan kıyafet kalmıştır. Karaktere uygun hazırlanmış kıyafetleri giyerler ve büyülü şekilde en iyi provayı yaparlar. Zira bedenlerindeki kıyafet ve performans sergilemek üzere benimsedikleri ruh hali birbiri ile aynı paraleldedir. Onlar kıyafetin içini performanslarıyla doldururken kıyafet te onların performansını parlatır.
Film ve dizilerde, karakterlerin kıyafetlerine gün geçtikçe daha da özen gösteriliyor. Ekrandaki sesi kısıp, kıyafet ve davranışlara göre, karakterle ilgili bir temel fikir oluşturabiliriz neredeyse… Zengin, çok zengin, görgülü, görgüsüz, dış görünüme önem veren, vermeyen, öz güvenli, öz güvensiz, silik, gösteriş budalası, çocuksu, masum, fettan, seksi, iddialı bir iş insanı, ezik bir çalışan ve niceleri… Karakterin tamamını olmasa da temelini oluşturan parçalardan bazılarını dış görünümden kestirebiliyoruz. Sonra izledikçe, davranışlar gözlemlendikçe kafamızdaki resim tamamlanmaya başlıyor.
Sosyal hayatta durum bunun aksi olabilir mi? İstisnalar olabilir tabii. Hatta siz de bu istisnalardan olabilirsiniz. Kişisel prezansınız, işinizde hitap ettiğiniz kitle ile iletişiminiz, gönül ilişkileriniz, aldığınız geri bildirimler, hayata yaptığınız katkı ve daha insan olmaya dair nice taraflarınız doruk noktasında olabilir. Böyle ise ve her anlamda fazlasıyla tatminseniz,”Bu yeterli” diyorsanız, bu yazı sizin için geçerli değildir. Tabii burada da şu gelir aklıma: Neticede siz de örtünmek için bir şeyler seçiyorsunuzdur. Seçtiğiniz parçalar da muhtemelen “Gösteriş sevmem, dış görünüş benim için önemsiz” i anlatıyordur. Veya üstünüzdekilerin mesajı “Rahat olmayı seviyorum”dur. Siyah tişörtlü meşhur komedyen, siyah boğazlı kazaklı bilim adamı, gri tişörtlü dijital girişimci deyince isimleri tamamlayamayan var mı? Özetle, önem vermeden yapılan seçim de bir seçimdir. Bize dair, olmak istediğimize veya görünmek istediğimize dair bir şeyler anlatır. Yetmez. Kalanını davranışlarımız ve etrafımızdakilere hissettirdiklerimiz tamamlar. Bunların toplamı da olumlu ya da olumsuzdur.
Gelelim, ben istisna değilim diyenlere ve nereden başlayacağını soranlara: Mevcut görünüşünüz işinize, başarınıza ve sosyal hayattaki mutluluğunuza hizmet ediyor mu? “Tam olarak değil” veya “Hayır” ise: Nasıl görünmek istiyorsunuz? Nasıl bir etki bırakmak istiyorsunuz? Burada netleştiniz mi, sonra: Peki bu istediğim görünüm bana dair gerçekçi ve sürdürülebilir mi? Hayır ise oralara tekrar bir bakmak gerekir. Belki de oradaki tutarsızlığı davranışlarımıza da yansıtıyoruzdur. Evet ise veya “Evet” e ulaşınca serüvene devam: Peki mevcut halimden o halime giden yolda neler yapacağım? Bu bir yolculuktur, tutkudur. Biz kıyafetleri taşıdıkça onlar bizi taşır. Biz değiştikçe onları farklı taşımayı, içini doldurmayı öğreniriz. Kıyafet, dış görünüme önem vermek veya vermemenin ötesidir. Evimizdeki koltuk, çarşafımızdaki desen, su içtiğimiz bardak gibi… Herkes gibi değil, herkesin sahip olmak istediği değil, en pahalısı değil, kendimiz gibi…
Sevgiyle kalın, stilinizle kalın…
Başak Bilgen Camgöz